Hızla akan çağın içinde dolma kalem, yavaşlamanın ve anı hissetmenin simgesi oluyor. Her damlasıyla zamanı hatırlatan mürekkep, insana acele etmeden var olmayı öğretiyor.
SELÇUK RAMAZANOĞLU

“Hayat hızla akıp gidiyor.” Çocukluğumda da çok duyardım büyüklerden bu sözü. Ama düşünmeden edemiyorum; acaba bugünleri görseler, teknolojinin hayatımızı böylesine esir aldığı çağda, bu cümlenin sonuna nasıl bir ek yaparlardı? Maalesef, bu koşuşturma içinde insanoğlu birçok güzelliği tam yaşamadan, hissedemeden, dokunamadan geçip gidiyor. Oysa zaman aslında bir dolma kalemin ucundan damlayan mürekkep kadar yavaş akıyor. Fakat biz her geçen gün daha da hızlanmaya çalışıyoruz. Klavyelerin sağladığı kolaylığı inkâr etmek mümkün değil. Ama ben bu yazıda el yazısından, dolma kalemden, mürekkepten söz edeceğim. Ne yalan söyleyeyim, yazıyı da tabletin klavyesinden döküyorum satırlara. Aksi halde sayfalar dolusu kâğıt, litrelere varan mürekkep ve pek çok düzeltmeyle uğraşacaktım. Kötü mü olurdu, emin değilim… Çünkü ben kalemle düşülmüş notların, üzeri çizilmiş kelimelerin olduğu metinleri okumaktan büyük keyif alırım. En son, Nazım Hikmet’in kendi şiirini düzelttiği, kelimeyi beğenmeyip üstünü çizerek değiştirdiği müsveddelere uzun uzun baktığımı, dakikalar sonra kendime gelip silkindiğimi hatırlıyorum. Yazar Mario Levi’nin de dediği gibi: “Dolma kalem sanki hızlı dünyaya bir direniş.”
Dünya değişip dönüşüyor; bu inkâr edilemez. Fakat tüm hıza rağmen klavye yerine dolma kalemi tercih eden, ritüellerinden vazgeçmeyen insanların sayısı da az değil. Çünkü dolma kalem kullanmak, yavaşlıkla barışık bir eylem. Onu sevenler için yazmak bir tür meditasyona dönüşür. Bu ritüelin özü, dikkatle yazmak kadar, dikkatle var olmaktır.
10. Yüzyıldan Günümüze

Hadi gelin, 1827 yılının Fransa’sına gidelim. Romanyalı mucit, fizikçi ve politikacı Petrache Poenaru, entelektüel hızına yetişebilecek, daha az zahmetli bir yazım aracı arayışındaydı. “Une plume sans fin portative s’alimentant d’encre d’elle méme” yani “Taşınabilir ve bitmeyen, kendi kendini mürekkeple besleyen kalem.” Poenaru, dolma kalemin patentini “No 3208” numarasıyla aldı. Ancak bu buluş, dolma kalemin ilk icadı değildi. Tarihçiler dolma kalem tarihini 10. yüzyıla kadar götürüyor. 19. yüzyıl Fransa’sından 10. yüzyıl Mısır Kahire’sine uzanalım. Dönemin kadısı Kadı Ebu Nu’man, “Meclisler ve Yürüyüşler” adlı eserinde, önemli devlet adamı El-Muiz’in kendisinden “ellerini ve giysilerini lekelemeyecek bir kalem” icat etmesini istediğini anlatır. İsteği şöyle ifade eder: “Yazım için öyle bir kalem istiyoruz ki, hokkaya batırılmaya gerek olmasın; mürekkebi içinde bulunsun. Kişi bunu doldurup istediğini yazsın. Yazdıktan sonra cebine koyabilsin, dışına mürekkep akıtmasın. Mürekkep yalnızca yazmak için niyetlenildiğinde aksın. Daha önce böyle bir şeyin yapılabildiğine dair hiçbir bilgiye sahip değiliz.” Eğer bu kayıt doğruysa, Poenaru’nun patentinden neredeyse bin yıl önce dolma kalem bugünkü işlevine yakın biçimde icat edilmiş olmalı.
Edebiyat ve Siyasetin Dolma kalem Tutkusu

Dolma kalemlerin uçlarından dolum mekanizmalarına kadar teknik detaylarına bu yazıda girmeyeceğim. Ancak edebiyat ve siyaset dünyasında dolma kalem tutkunu isimlere değinmeden geçmek olmaz. Fransız yazar, filozof ve feminist Simone de Beauvoir, daktilo yerine hep dolma kalem kullandı. Günümüzde üretimi yapılmayan Sheaffer Snorkel modelini tercih ettiği biliniyor. En sevdiği diğer kalem ise Esterbrook J idi. Marka bugün bu modeli yeniden üretmekte. Amerikan edebiyatının büyük yazarı Mark Twain de bir dolma kalem aşığıydı. Favorisi Conklin Crescent Filler’dı. Twain bu kalemi öyle seviyordu ki markanın reklamlarında bile yer aldı. Ünlü yazar kalemi için, “Bunu on kaleme değişmem; mürekkep haznesini midesinde taşıyor, kaybolmuyor, masadan bile yuvarlanıp düşmüyor,” demişti. Conklin, Twain’in bu sevgisine karşılık onun adını taşıyan “Tribute” serisini üretmiştir. Ernest Hemingway de dolma kalem tutkunuydu. Cebinden eksik etmediği, “Silahlara Veda” kitabına da ilham kaynağı olan kalem, o dönem ELMO adıyla bilinen, günümüzde ise Montegrappa’dır. Montegrappa, yazara saygısını “Mightier than the Sword” serisiyle göstermiştir. Asker, balıkçı, seyyah ve yazar kimliklerini simgeleyen dört farklı model üretmiştir. Avrupa tarihinin en önemli siyasetçilerinden Winston Churchill, aynı zamanda Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. Churchill, Onoto marka kalemleriyle biliniyordu. 1915’te cepheden eşi Clementine’e yazdığı mektupta “Bana yeni bir Onoto yolla, benimki kayboldu,” diye yazmıştır. Yıllar sonra Onoto, Churchill adına sınırlı sayıda koleksiyon üretmiştir. Başbakan olduktan sonra ise özel üretim Conway Stewart kalemlerini kullanmıştır. Churchill’in eşi Clementine ona “tatlı pug’ım” diye hitap ederdi. Churchill de her mektubunun altına bir pug köpeği çizerek karşılık verirdi. Conway Stewart, bu detayı unutmamış, koleksiyon kalemlerinin tepesine pug işlemeleri eklemiştir.

Bir diğer önemli siyasetçi ve dolma kalemsever de 35. ABD Başkanı John F. Kennedy’dir. Fotoğraflarda, imzalarını Montblanc Meisterstück 149 ile attığı görülür. Muhtemelen bu kalem, dünyada en çok uluslararası anlaşmada kullanılan dolma kalemdir. Montblanc, Kennedy için özel bir seri çıkarmış, denizci geçmişine atfen tasarlanan bu modelin klipsine JFK harflerini işlemiş, ucuna ise Apollo uzay programının Ay’a iniş modülünü kazımıştır. Milan Kundera “Yavaşlık” kitabında şöyle der: “Yavaşlığın derecesi, anımsamanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın derecesi ise unutmanın yoğunluğuyla.” Yavaşlık, anı yaşamak ve hatırlamak demektir; hız ise unutmak. Modern insanın sürekli bir koşuşturmaca içinde olmasını “unutma arzusu” olarak tanımlar. Yine Kundera’ya göre hız, modern insanın uyuşturucusudur; çünkü hareket eden kişi kim olduğunu düşünmek zorunda kalmaz.
Dolma kalem, bu hız çağında fiziksel bir yavaşlama ritüelidir. Klavyede yazarken düşünceler kelimelerin önüne geçer; dolma kalemle yazarken ise her kelime fark edilir, düşünceler derinleşir. Hayat da dolma kalemin ucunda biriken mürekkep gibidir; acele edersen dağılır, yavaşlarsan anlam kazanır. Öyleyse gelin, dolma kalemimizin kapağını açalım, sevdiğimiz mürekkebi yavaşça çekelim ve bastırmadan, acele etmeden yazmaya başlayalım. Eminim ki yavaşlamak, hepimize iyi gelecek.
