
Bağdat Caddesi’nin artık ikonikleşmiş, müdavimlerinin kendini “evde” hissettiği mekânlarından The Townhouse’un hikayesini kurucusu Eren Canatar’dan dinledik.
DAMLA DURAK
The Townhouse’u kurma fikri ilk nasıl doğdu?
Townhouse’u kurma fikri mesleğe başladığım ilk günden beri hayalim olan bir fikirdi. Mesleğe genç yaşlarda bir zincir pub markasının franchise’ını işleterek başladığım için her zaman hayalim kendi markamı kurmak, özgün ve farklı bir yer yaratmaktı. Yedi buçuk senelik deneyimin ardından Townhouse’u kurmak için doğru zamanın geldiğini anladım; üç yıllık bir ön hazırlık sonucunda Nisan 2019’da misafirlerimizi ağırlamaya başladık.
Mekânın ruhunu bir cümleyle anlatın desek, ne dersiniz?
Ev hissi. Müdavimlik. Kendini iyi hisseden, mutlu misafirlerle dolu; neşesi yüksek, adı konulmamış bir kulüp. Tek cümleyle anlatmak biraz zor.
Sizi en çok zorlayan ama sonunda en gurur duyduğunuz detay neydi?
İnsanın merkezde olduğu bir işte zor anlar bitmiyor. Her dönem yeni zorluklar, yönetmesi gereken krizler ve aşılması gereken sorunlarla dolu… Bu mesleğin fark edilmeyen en zor tarafı da aslında bu. Kalabalık bir ekibi çok iyi yönetmek ve onlara doğru liderlik yapmak zorundasınız. Mesai vermeden yapılması imkânsız bir iş. O yüzden farklı farklı zamanlarda altından kalkığımız çok fazla sorun-kriz oldu, hepsinin sonunda net bir tatmin duygusu hissettik. Çünkü Townhouse’u farklı kılan bir kültür var ve ona inanan insanların her zaman ekibin içinde olduğunu görmek bilmek beni mutlu etti. Ancak pandemi bunlardan farklıydı. Hayatımızda ilk defa kapıların tamamen kapandığı, hiçbir şekilde iş yapamadığımız, ekibi maddi-manevi yönetmekte aşırı zorlandığımız bir dönem oldu. Sağlık kaygıları, gelecek kaygıları, yeni kurulmuş bir markanın geleceği ile alakalı kaygıların tavan yaptığı bir dönemdi. Bu dönemi hem ekibi bir arada tutmaya gayret ederek hem gelecekteki planların çalışmalarını daha sıkı yaparak, hem de stilimiz olmamasına rağmen eve servis sistemine geçerek misafirle bağı koparmadığımız bir süreç yaşadık. Sonucu harika oldu; pandemi bitti, yoğun ve başarılı bir iş dönemine girdik. Ancak içindeyken hiç bitmek bilmeyecek gibi geldiği için çok derin bir krizdi.
Buraya adım atan biri ne hissetsin istiyorsunuz? Mimariden müziğe, atmosferi nasıl tanımlarsınız?

Townhouse’da sizi bütünsel bir deneyim bekliyor. Mimari olarak bir ev sıcaklığı mekânın temelinde. Geniş bir iç alan, rahat masalar ve kanepeler, hem içerde hem dışarda şömine, sıcak bir aydınlatma ve hatta halı kullanımı. Bunlar bir ev sıcaklığını hissettiren mimari detaylar. Akabinde yine servisteki sıcaklık, misafir odaklı hizmet etme isteği, misafirin ön planda olduğu bir yaklaşım bunu destekliyor. Misafirin ihtiyacının olduğunu dahi bilmediği detayları bulup sunmak servisin temelindeki anlayış. Bu bütünsel deneyimde misafirlerimizin çok rahat, deneyime odaklanmış, mekâna ve servis ekibine güvenen, bu konforu hisseden bir tavırda olmasını hedefleriz. Bu da daha iyi ve yüksek standartlarda bir deneyimi beraberinde getiriyor.
Mekânın geleceği için hayal ettiğiniz bir sonraki adım nedir?

Townhouse belli bir standart ve rutini korumayı amaçlayan bir mekân. Haftanın yedi, yılın 365 günü insanlara aynı atmosferi sunmayı hedefliyor. Müdavimlerin ve Townhouse’u seven “Townie”lerin burada sevdiği bir aroma var ve o aromanın hep aynı standartta kalması ilk hedefimiz. Yeme-içme sektöründe hemen yeni hedefler, mekânlar, büyüme planları akla gelir; konuşulur. Ancak bana kalırsa restorancılık kapitalizmi sevmez; dikkat ve özen ister. Bunlar da büyüdüğün ve konsantrasyonunun yayıldığı bir ortamda belli detayları kaçıracağın anlamına gelir. Bu sebeplerden ilk hedefimiz Townhouse’u her zaman iyi ve formda tutmak.
KISA KISA…
En çok sipariş edilen tabak ve kokteyl?
Yemek olarak ‘Spicy Asian’, kokteyl ise ‘Passion’.
Günün en sevdiğiniz saat dilimi burada hangisi; gündüz mü, gece mi?
Akşam yemeği saati.
Mekanın soundtrack’i bir şarkı olsaydı hangisi olurdu?
Mor ve Ötesi – Daha Mutlu Olamam
En çok duyduğunuz müşteri yorumu?
“İyi hissetmeye geldik”.
Mekânın size göre en özel köşesi neresi?
İç mekân, şömine alanı. Ruhu en çok yansıtan yer olduğunu düşünüyorum.
