
Uzun bir süredir gitmek istediğim fakat bir türlü vakit bulamadığım bir yere, Girit’e kısa bir kaçışa gittim. Daha önce yine bu sayfalarda bahsettiğim Aegean Airlines ile İstanbul’dan Hereklion’a yani bizim deyişimizle Kandiye’ye yaklaşık 70-80 dakikalık bir uçuşla gidebiliyorsunuz. Hayatı havalimanlarında geçen profesyonel bir yolcu olarak nadirdir uçak kaçırdığım. Hatta kapı önündeyken kaçırdığım. Ama oluyormuş, gidişi Atina aktarmalı 13 saat dönüşüyse aktarması 75 dakikalık uçuşla tamamladım macerayı. Öncelikle kural bir uçuşunuzu kaçırmayın, tatilin keyfi kaçmasın. İlk günün stresi ve yaklaşık 13 saatlik uçuşun ardından havalimanına varıyoruz. Havalimanında indiğim zaman kiraladığım arabanın benim uçağımın gecikmesinden ötürü iptal edildiği bilgisi ile iyice strese giriyorum.

Kiralama şirketinin bizim ülkede çokça şikayet ettiğimiz mini bir oyunla benden ek 100 Euro talebine de yorgun olduğum için ses çıkartmıyorum, çünkü Yunanistan konusunda oldukça tecrübeliyim. Bu ülkede hayat daha çok yaşamak üzerine, çalışmaktan ziyade keyif almak öncelik. Pek çok otelin resepsiyonu akşam kapalı oluyor. Bizim sectigimiz otelde bunun gibiydi özellikle telefon açıp resepsiyonu açık tutmak için adeta yalvardık. Ada gerçekten dev gibi. Yunanistan’ın en büyük adası neredeyse Kıbrıs kadar. Ada kuzeyinde bir otoyol var ama bizim eski Bursa otoyolu gibi gidiş geliş tek şeritli ve bolca çalışma var. Daha önceden giden arkadaşlarımdan almış olduğum tavsiyelerle birlikte dört gün içerisinde bütün adayı gezmeye kısmi olarak dolaşmaya karar veriyorum. Kuzeydoğudaki Agia Pelagio’ya İstanbul’dan komşum Sokrates’in önerisiyle gidiyorum. Sakin, sessiz ama oldukça güzel bir yer. Ada baştan başa bir gastronomi alanı. Her restoran ayrı güzel, salaş olanı da beyaz masa örtülüsü de.

Giritliler Yunanlılardan farklı, adada Türk dokunuşları fazla. Kiminle sohbet etsek ben Giritliyim diyor yani kimlik adalılık. Dolayısıyla bir rahatlık zaten var. Akışında gidiyoruz, adaın meşhur Dakos Salatasını yemediğim öğün neredeyse yok. Müthiş zeytinler, zeytinyağlılar, Türkçesini bildiğim tüm yemekler karşımda. Bir ada klasiği olarak da oğlak, kuzu işinde de nefisler. Deniz ürünleri zaten yiyemeceğiniz kadar bol, fiyatlar çok uygun. Börek Bougatsa sevenler için de adada bolca seçenek var. İkinci durağımız Resmo diye Türkçeleştirdiğimiz adanın tam ortası diye tabir edilebilecek daha turistik bir yer. Kandiye çok sıradan gidilmeye gerek var mı bence yok. Ama Resmo canlı, turistik, sokaklarında Kaybolabileceğiniz bir şehir hele birazcık da tarih ve Osmanlı dokuzu seviyorsanız burası sizin için güzel tabii Gidemediğim Hanya tarafı da bununla ilgili oldukça ünlü o yüzden ben planlarımı burada ekliyorum bir sonraki sefere yine uçak kaçırmadan istikametmi buraya belirleyeceğim çünkü ada gez gez bitmiyor. Otel fiyatları oldukça makul bolca alternatif konaklama seçeneği de var. 15 Euro’ya da şezlong var bedavaya da bol. Misafirperverlik konusunda yine iyiler, sular likörler, araki, Racomelo, Baklava, kadayıf adeta durmuyor masanızda.

Klasik kahve Türk mü Yunan mı sohbetleri de olsa da bu tuzağa düşmüyorum. Teşekkür edip geçiyorum. Bazı restoranlar tamamen günlük menüler tasarlıyorlar dolayısıyla menüler elle yazılmış o günün en iyi en özel yemeği neyse size onu ikram ediyorlar. Kavourina adındaki aile restoranına bayıldım Agia Pelagia’da. Adanın nadir rüzgâr aldığı koylarından birisi olarak anlatıldı bana. Bu rüzgar o sıcakta öyle iyi geliyor ki. Denizci gözüyle adada çok fazla yelkenli görmedim en azından gittiğim yerlerde, Resmo’da tarihi bir marina var o kısım iyi. Günlük olarak tekne kiralayıp koylarda gezebilme imkanı güzel. Girit’i lezzet rotanıza mutlaka ekleyin, o salatayı yemeden dönmeyin. Bizdeki Girit mezesi adıyla alınan fesleğenli peynirli mezeye de hiç denk gelmediğimi notlara düşmüş olayım.
